AlfabeDegisimininTarihselGelisimiUzerineBirDegerlendirme.pdf

(143 KB) Pobierz
Microsoft Word - Alfabe Degisimi.doc
Cumhuriyetimizin 81. Yılına Armağan, (Editör: Yrd.Doç.Dr.Enis Şahin), Sakarya
Üniversitesi Rektörlüğü Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Araştırma ve Uygulama
Merkezi Müdürlüğü, Adapazarı, Aralık 2004, s.57-63.
ALFABE DEĞİŞİMİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ
ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME
Mustafa Altun *
1. Giriş
Türkler, eldeki yazılı kaynaklardan anlaşıldığına göre başta Göktürk, Uygur,
Arap ve Lâtin asıllı olmak üzere, değişik alfabeler kullanmışlardır. Bu alfabeler
içinde en uzun ve en yaygın kullanılanı Arap alfabesi olmuştur. Ancak özellikle 19.
yüzyılın ikinci yarısından itibaren bu alfabenin yetersizlikleri, eksiklikleri
olduğundan hareketle değiştirilmesi ve ıslah edilmesi gündeme getirilmiştir.
Aşağıda bu sürecin nasıl gerçekleştiği tarihsel bir sıra içinde verilmeye
çalışılacaktır:
2. Arap Alfabesinden Latin Alfabesine
2.1. Tanzimat Dönemi
Tanzimat aydınlarının önde gelen isimlerinden “Münif Paşa 1863’te Osmanlı
Cemiyet-i İlmiyyesi’ne sunduğu projede Arap harflerinin bitiştirilmeden ayrı
yazılmasını ve “ses uyumu kuralı’ nedeniyle sesli harflerin eksiksiz kullanılmasını
öneriyordu. Latin harflerinin bilinmeyen ve kendini gizleyen bir taraftarı, Ali Vehbi
Bey’in yayınladığı hatırata göre Sultan II. Abdulhamid’dir. Ona göre, “Halkımızın
büyük cehaletine sebep, okuma yazma öğrenimindeki güçlüktür. Bu güçlüğün nedeni
ise harflerimizdir.” Sultan, “Belki bu işi kolaylaştırmak için Latin alfabesini kabul
etmek yerinde olur.” demektedir. Sabık Hakan’ın tersine bu konuda inandığını
cesaretle savunanlar da vardır. Manastır Vilayeti’nin Görice sancağında Kur’an-ı
* Yard.Doç.Dr. Sakarya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü
Öğretim Üyesi
Kerim ve Ulûm-ı Diniyye muallimi olan Hafız Ali Efendi, Latin harflerinin taraftarı
olduğu için işinden atılmıştır. Taraftarlarının artmasına rağmen Latin harflerinin
kabulü sorunu uygulamada cesaretsizlik nedeniyle hasıraltı edilmekteydi (Ortaylı,
2001:103).
2.3. II. Meşrutiyet Dönemi
II. Meşrutiyet döneminde de alfabenin ıslahı veya değiştirilmesine yönelik
örgütlü girişimlerde bulunulmuştu. 1911 tarihinde Milaslı Ismayıl Hakkı
öncülüğünde kurulan Islah-ı Huruf Cemiyeti, bu amaçla Yeni Yazı adlı bir dergi bile
çıkarmıştı. Yönetim kurulunda Recaizade Mahmud Ekrem, Celal Nuri (İleri),
Süleyman Nazif, Celah Sahir (Erozan) ve Cenab Şahabettin gibi dönemin ileri
gelenlerinin bulunduğu dernek, amacını “harfleri tadil ve ıslah ile mükemmel hale
getirmek” olarak açıklamıştı(Sadoğlu, 2003:220).
II. Meşrutiyet döneminde alfabe tartışmaları içerisinde belki de en ilginç
tutum, Türkçülerin Arap harflerindeki ısrarıydı. Oysa Türkçüler için Latin alfabesi,
okuma-yazmayı kolaylaştırmasının yanında Arapça-Farsça kökenli sözcükleri
orijinallerinden farklılaştıracak ve imlasını yeniden düzenleyecek bir avantaja
sahipti. Necip Asım, Milaslı İsmayıl Hakkı, Müftüoğlu Ahmed Hikmet ve hatta
Gökalp; Arap harflerinden vazgeçilmesinin Müslümanlar arasındaki bağları
zayıflatacağını savunuyorlardı. Arap alfabesi Türkçüler için aynı zamanda Türk
lehçelerini yazıda birleştirebilecek bir işleve sahipti. Üstelik Arap alfabesi, Türk
lehçeleri arasındaki fonetik ayrımları da gizleyebiliyordu. Ancak 1926’da tüm
Sovyet Müslümanlarının Latin alfabesine geçirilmesi kararının alındığı Bakü’deki
I.Türkoloji Kongresi’nden sonra Türkçülerin Latin alfabesi konusundaki tavırlarını
belirgin şekilde değiştirmeleri de bu açıdan anlamlıydı (Sadoğlu, 2003:221).
2.3. Cumhuriyet Dönemi
Cumhuriyet döneminde alfabe değiştirilmesine yönelik ilk öneri 1923’te İzmir
İktisat Kongresi’nde işçi delegelerinden Ali Nazmi tarafından verilmiş, ancak başta
Kongre başkanı Kâzım Karabekir olmak üzere delegelerden büyük kısmı tarafından
sert tepkiyle karşılanmıştır (Korkmaz, 1963:37).
58
Kâzım Karabekir Hakimiyyet-i Milliyye gazetesinin 5 Mart 1923 tarihli
baskısında verdiği demeçte: Arkadaşlar, bugün hangi ecnebî ile görüşseniz ilk
işiteceğiniz sözler: “Türkçe gayet güzel bir lisandır, kolaydır, fakat harfler fenadır.”
Bunlar bütün ecnebîlerin ağzında ve sizinle ilk görüşen bir ecnebînin size telkin
edeceği şeylerdir. Ve bu fikir ekseriyyetle gayr-ı İslâm insanlardan ibaret olan
birtakım tercemanlar vasıtasiyle her tarafta ve hassat’an Istanbul’da ecnebîlere telkin
edilmektedir.... Bizim dilimizi terennüm edecek hiçbir Lâtin hurufu yoktur. Bugün
Fransızca huruf o kadar karışıktır ki bizim dilimizi kabil değil terennüm edemez.”
(Levend, 1972:392-393) diyerek öneriye tepkisini dile getirmiştir.
Alfabe tartışmalarını Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ilk taşıyan İzmir
milletvekili Şükrü Saracoğlu olmuştur. Saracoğlu, Maarif Vekâleti’nin bütçesinin
görüşüldüğü 25 Şubat 1924 tarihli oturumunda gösterilen gayrete rağmen, yine de
halkın okuma-yazma oranının düşüklüğünü Arap alfabesine bağlıyordu: “Benim
kanaatimce, bu büyük derdin en vahim noktası harflerdir. Eğer ben Arap harfi
diyecek olursam burada da acaba benim fikrime tuğyan ve isyan edecek var mı?
Efendiler! Bunun yegâne kabahati harflerdir. Arap hurûfatı, Türk lisanını yazmaya
müsait değildir. Hacımızın, hocamızın, amirimizin, memurumuzun gayretine,
asırlardan beri yapılan bunca fedakarlıklara rağmen halkımızın ancak yüzde ikisi
veya üçü okumuştur” (Levend, 1972:395)
Kültürel anlamda muhafazakâr aydınların alfabe değişikliği konusunda
duydukları rahatsızlığın gerekçesini anlamak mümkündü. Köprülüzâde M. Fuad ve
Zeki Velidi (Togan) gibi Türkçüler, böyle bir değişikliğin uzun vadede bir “kültür
buhranı”na yol açacağını savunuyorlardı. Üstelik Latin harfleri Batı medeniyetine
dahil olmanın zorunlu bir koşulu da olamazdı. İlginç bir şekilde Musevi Avram
Galanti de Latin harflerine aynı gerekçelerle karşı çıkıyordu. Galanti’ye göre
“ilerleme” ile alfabe değişikliği arasında kurulan bağıntı da tamamen temelsiz bir
iddiaydı. Nitekim Japonlar, geleneksel alfabelerini korudukları halde hızla
modernleşebilmişlerdi (Sadoğlu, 2003:223).
59
20 Mayıs 1928’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki bir oturumda
“beynelmilel rakamların” kabulü görüşmeleri sırasında, Kastamonu milletvekili
Hasan Fehmi Bey’in sorusuna cevap veren Maarif Vekili Mustafa Necati, konunun
en kısa zamanda oluşturulacak bir “encümen” tarafından karara bağlanacağını ifade
etmişti. (Levend, 1972:400) Kurulan Dil Encümeni’nin çalışmaları sonunda biri
alfabe, diğeri dil olmak üzere iki ayrı rapor hazırlanmıştı. Alfabe raporuna göre Dil
Encümeni, Latin esasında bir alfabenin ortak ve ve edebî dilimizin dayandığı
İstanbul Türkçesine uygulanabileceğine karar vermiş ve bu amaçla yeni bir harf
sistemi meydana getirmişti (Levend, 1972:401.)
Bu raporun ertesinde 9 Ağustos 1928 akşamı Mustafa Kemal Atatürk,
Sarayburnun’daki büyük eğlentide de, etrafını saran halka hitaben, ilk defa harf
inkılãbını açıklayarak yeni harflerin kabul edilmesi lazım geldiğini belirttikten sonra:
"... Bir milletin, bir heyet-i içtimâînin (toplumun) yüzde onu okuma yazma bilir,
yüzde sekseni bilmez, bundan insan olanlar utanmak lâzımdır. Bu millet utanmak
için yaratılmış bir millet değildir; iftihar etmek için yaratılmış bir millettir, tarihini
iftiharla doldurmuş bir millettir. Fakat, milletin yüzde sekseni okuma yazma
bilmiyorsa bu hata bizde değildir. Türk'ün seciyesini anlamayarak kafasını birtakım
zincirlerle saranlardadır. Artık mazinin hatalarını kökünden temizlemek
zamanındayız. Hataları tashih edeceğiz (düzelteceğiz)." diyerek yeni alfabe
önerisinin onaylandığını ve yakında yasal bir düzenlemeye konu olacağının işaretini
vermişti (Atatürk, 1997:272).
Mustafa Kemal, Sarayburnu söylevinden sonra çıktığı yurt gezilerinde yeni
alfabeyi bizzat kendisi halka tanıtmaya başladı. Dolmabahçe Sarayı “Başöğretmen”in
daha seçkin öğrencilerine ev sahipliği yapıyordu. Atatürk, 1 Kasım 1928’de yaptığı
açılış konuşmasında bu birkaç aylık alfabe seferberliğini hâlâ tereddüt yaşayanların
kuşkularını gidermeye yönelik “basit bir tecrübe” sunacaktı.
Atatürk’ün konuşmasından hemen sonra “Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki
Hakkında Kanun” teklifi Tekirdağ milletvekili Cemil (Uybadın), Afyonkarahisar
milletvekili Ali (Çetinkaya) ve Erzincan milletvekili Saffet (Arıkan) tarafından
60
meclis başkanlığına verilmiş ve aynı gün mecliste kabul edilmiştir. 1353 sayılı kanun
3 Kasım 1928’de Resmi Gazete’de yayımlanmış ve yürürlüğe girmiştir.
3. Sonuç
Yukarıdaki tarihsel süreç göz önüne alındığında alfabe değişikliğinin hem
bilimsel, hem de siyasî bir görünüm kazandığını söylemek mümkündür. Alfabe
değişikliğinin gerekli olduğuna dair akademik ve entelektüel çevrelerce yapılan
değerlendirmeler şu noktalarda toplanmıştır:
Bin yıla aşkın Türkler arasında kullanılan bu alfabe sistemi, Türkçenin ses
sistemine uymayan özellikler içeriyordu. Türkçedeki temel 8 ünlüye karşılık Arap
alfabesinde bunları karşılayabilecek üç harf vardı (elif, vav ve ye) ( .) , ,
Türkçede yer almayan, sadece Arapça ve Farsça asıllı sözcüklerde kullanılan harfler
mevcuttu (peltek se, ha, hı, zal, zı, ayın) ( , , , , , ). K, g ve nazal n
ünsüzleri için de tek bir harf atanmıştı: kef () . Bunun yanı sıra ha-hı-he ( , , ),
peltek se-sin-sad (te ,) , -tı ( , ), peltek ze-ze-zı ( ) , , ) gibi Türkçede tek
sesle karşılanan birden fazla harf bulunmaktaydı. Harflerin yazımı sırasında da
özellikle noktalı harflerde sorunlar yaşanıyor, nokta eksikliği ya da fazlalığı yanlış
okumalara yol açıyordu.
Siyasî noktadan bakıldığında geleneksel kalmayı ve eski kurumların
devamlılığını isteyenler, Cumhuriyet sonrasında gerçekleştirilen hemen her değişim
hareketinde olduğu gibi alfabe değişikliğinde de direnç göstermiş, alfabe
değişikliğini eski medeniyetten bir kopuş olarak algılamıştır. Bu algılayış siyasî
olmanın ötesinde dinî bir söylemi de beraberinde getirmiş, Kur’an harflerinin
Hıristiyan dünyaya ait Latin harfleriyle değiştirildiği yorumlarına yol açmıştır. Bu
arada bin yıllık kültürel birikimin harf değişikliğiyle göz ardı edileceği de
vurgulanmış, bu durumun “kültürel erozyon”a neden olacağı ileri sürülmüştür.
Yenilikçi ve değişimci kanattakiler ise, çağın ileri toplumlarının düzeyine
ulaşmada geleneksel yapıları bir engel olarak görmektedir. Bu bağlamda Arap
alfabesinin de toplumun genelini okuma ve yazmadan dolayısıyla çağdaş bilgiden
61
Zgłoś jeśli naruszono regulamin